26 Mayıs 2017

Doktor Selçuk İnanlı ile Burun Revizyon Ameliyatı Hakkında Söyleşi




Burun ameliyatımın üzerinden tamı tamına 7 ay geçti. Bu süre zarfında yaşadıklarıma blogumda yer verdim. Hatta yazımın sonuna tüm linkleri ekleyeceğim. Süreci merak edenler için güzel bir kaynak olabilir. Geçen 7 ay boyunca blogumdan, instagram hesabımdan ve facebook hesabımdan bana ulaşan ve ameliyat hakkında sorular soran birçok insan oldu. Elimden geldiğince, dilim döndüğünce soruları cevaplamaya çalıştım.
Sonra sevgili doktoruma ulaşıp, kendisi ile bir söyleşi yapmak istediğimi söyledim. O kadar naif bir doktora sahibim ki beni kırmadı ve yoğun olduğu bu dönemde bana vakit ayırdı.

Tıbbı terimleri bir tarafa bırakarak, bir hasta ile doktoru arasına geçen bilgilendirici bir yazı okumak isterseniz, tam olarak doğru yerdesiniz.

- Selçuk hocam, ben yapmış olduğum araştırmalar neticesinde sizin kariyer geçmişinize hakimim. Lakin okuyucularıma sizi, sizin kelimelerinizle tanıtmak isterim. Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Yasemin'ciğim, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nden mezunum. Daha sonra Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Kulak Burun Boğaz, Baş ve Boyun Cerrahisi uzmanlığımı bitirdim ve  yanında fakültemizin altı yan dal eğitimlerimizden biri olan Yüz Plastik Cerrahisi'ne daha o yıllarda gönül verenlerin başındaydım diyebilirim. Bu ilgi ve merak beraberinde yüzlerce eğitim ve kongre programlarını beraberinde getirdi. Doçentlik yıllarımda da sene 2004 Amerika Harvard Üniversitesi'nde observer olarak bulundum ve gerçekten mesleki kariyerimde yetkinlik anlamında çok büyük fark yarattı diyebilirim. 
Halen Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinde akademisyen olarak eğitimci hayatıma devam ediyorum çünkü şunu biliyorum ki, öğretirken çok daha fazla öğrenirsiniz. Mottomuz neydi? Life is on!

- Uzun yıllar birçok ameliyat gerçekleştirdiğiniz göz önüne alınırsa, sizi zorlayan hasta profili hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bu soruya vereceğim cevap bireysel olmaktan çok, genel olarak tüm meslektaşlarım da zorlandığı şartlara ilişkin olacak.
Birinci sırada ameliyat olmaya karar vermiş fakat psikolojik olarak bir yaşam savaşı içinde olan grup. Yani aşk acısı çekenler, yeni boşanmış olanlar, yakın çevrelerinden kayıpları olanlar.

İkinci sırada ise özellikle güzellik ve kozmetik alanda ileri seviye obsesyonları olan kişiler. Güzellik anlayışı kusursuzluk gibi algılanıyor bu tip hasta grubunda daha çok ve bu çok tehlikeli bir durum! Özetle ağzınızla kuş tutsanız, yaranmanız çok mümkün olmayacaktır. Estetik cerrahi hastalarının en sık düştüğü tuzak kusursuzluğu beklemek! 

Üçüncüsü ise gerçekçi beklentileri olmayan hasta grubu. Özellikle burun estetiği cerrahisinde üç temel kriter vardır. Kemik, kıkırdak ve cilt. Kemik ve kıkırdağı çok rahat şekillendirebilirsiniz, küçültür ve büyütürsünüz fakat cilt fazlalığını kesip atamazsınız. Bu sebeple aşırı kalın cilt için minnacık, tabiri yerinde ise slim bir burun beklentisi içinde olunulması, bu gruba verilecek en iyi örneklerden bana göre.. Yani XXL bir elbiseyi XS yapmak kupunu bozmaz mı?


- Sanırım işin zor kısımlarından biri daha önce burun ameliyatı geçirmiş ve tam olarak verim alamamış hastaların operasyonları. Sizin tabirinizle revizyon ameliyatlarında başarı oranı nedir?

Evet, daha önce en az bir kez burun estetiği cerrahisi geçirmiş ve fonksiyonel veya kozmetik açıdan mutlu olmayan hastalara uyguladığımız düzeltme cerrahisi revizyon burun estetiği cerrahisidir.
Benim kendi pratiğimde sıklıkla yer alan bir cerrahidir ve primer cerrahiye oranla çok daha kompleks bir cerrahidir. Herkes artık fikir sahibi de oldu aslında, çünkü çok yaygın yapılıyor, ne yazık ki primer cerrahilerin bile başarı ortalamaları gün geçtikçe düşüyor. İddia etmek ve icra etmek farklı şeyler!
Kendi cerrahim için başarı şansı %80 diyebilirim.

- İyileşme süreci sanılanın aksine hızla ilerliyor. (Bunu kendimden biliyorum.) 10. günde sosyal hayata dönebilmek harika bir duygu. Bu 10 günlük süreçte ameliyat olmuş hastanın tam olarak nelere dikkat etmesi gerek? 

Bir kere ayna yasak! Merak yasak! 
Morarmaları, şişmeleri kafaya takmak yasak! Bunun bir haftalık bir süreç olduğunu ve artık zamanın lehinizde işlediğinizi bilerek kendinizi motive etmek serbest. 
Ay şu q-tips cottonu ( kulak temizleme çubuğunu) ittivereyim de, burun deliklerimin içini şöööyle bir güzel temizleyeyim demek yasak! 
Bu on günlük süreçte bol bol yatın, dinlenin, müzik dinleyin, 3. günden sonra dışarı çıkıp hafif tempolu yürüyün siz hasta değilsiniz.
Geceleri çift yastıkla uyuyun, ilk günler daha yumuşak kıvamlı şeylerle beslenin ama yemek yememezlik yapmayın.
Evliyseniz eşinizin, bekarsanız da ailenizin sabır sınırlarını zorlamayın. Sabırlı olması gereken sizsiniz, onlar değil bunu sakın unutmayın. (gülüşmeler )


- Burun ameliyatı sonrasında tam olarak iyileşebilmesi için uzun bir zamana ihtiyaç var deniyor. Önümüz yaz mevsimi insanlar deniz, kum, güneş hayali kurmaya başladılar bile. Ameliyat bu zevklere bir engel teşkil ediyor mu?

Evet ince ciltte burnun planladığımız şekli tam olarak alması 1 - 1,5 yıl, daha kalın ciltte 2- 2,5 yıldır. Burun estetiği cerrahisi yılın 12 ayı yapılabilen bir cerrahidir ve hatta deniz suyu cerrahi sonrası doku iyileşmesini hızlandıran bir faktördür. Tek beklentimiz hastanın güneş ışığının çok dik olduğu saatlerde yüksek koruma faktörlü güneş kremlerini ve şapkayı tercih etmesi. Kaldı ki artık ozon tabakası yok, bu sebeple ameliyattan bağımsız, herkesin cildini mutlak suretle koruması gerekiyor. Moral bozmak istemem fakat cilt kanseri türlerinin başlıca tetikleyicisi...

- Aslında bu sorunun cevabını biliyorum. Ama okuyucularım için bilmiyormuş gibi yapıp soracağım. (gülüşmeler). Spor yapan birinin burun ameliyatı geçirmesi, sonrasında spor yapmasına engel teşkil ediyor mu?

Ameliyattan bir ay sonra hafif kardiyo ve ağırlık antremanlarına başlanabilir fakat nabzı çok yükseltecek şekilde yapılacak antremanlar için 6 hafta bekliyoruz.


- Hep burun ameliyatı hakkında konuştuk. Aslında sormak istediğim bir diğer konu da dolgu işlemi hakkında. Geçtiğimiz günlerde bir haber yüreğimizi ağzımıza getirmeye yetti. Yanlış dolgu yüzünden dudaklarını kaybetme riski içinde olan birinin haberini izledik. Dolgu işlemi aslında çok hassas bir konu. Bize dolgu işlemi hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Ya evet hiç sorma Yasemin'ciğim. Biz de çok üzülüyoruz bu tip haberlere ve aslında o kadar çok duyuyoruz ki, fakat hepsi basına yansımıyor tabii. Katıldığımız kongre ve bilimsel toplantılarda istatistiksel verileri alıyoruz ve gerçekten durum vahim. Öyle ki, göz altı dolgularında mesela, iş körlüğe kadar gidebiliyor.
Dolgu uygulamasında çok kısa sürede çok iyi sonuçlara ulaşılabiliyor. Anestezi almadan, kanama yaşamadan, uygulama sonrası iyileşme süreci beklemeden, hemen gündelik hayata dönebilme imkanı sunduğundan dolayı dolgu son günlerde oldukça tercih edilir bir yöntem. Dolgu enjeksiyonu ile tedavi edilen alanları sıralarsak; 
- Elmacık kemiğine dolgunluk vermek
- Kaş arasındaki çizgiler
- Ağız etrafındaki kırışıklıklar
- Ağız kenarından çeneye doğru inen kırışıklıklar
- Asimetrik dudakların düzeltilmesi, dolgunlaştırılması ve dudak kontürünün belirginleştirilmesi
- Yerleşmiş alın çizgileri
- Derin Sivilce ve yara izleri
- Boyun ve dekolte çizgileri
- Burun ucu ve burun sırtı dolgusu
- Çene ucu dolgusu ile çene ucu büyütme 
- Eller
Dolgu işleminde ben kendi pratiğimde  hyaluronik asit kullanıyorum ve bir çok meslektaşım da öyle. Kalıcıları da var, silikon gibi yerleştirilen ama ben tavsiye etmiyorum...
Hyaluronik asit, tüm canlı organizmalarda bulunan doğal bir maddedir. Kendi hacminden bin kat fazla su tutabildiği ve enjekte edildiği bölgede uzun süre şeklini koruyabildiği için en fazla tercih edilen dolgu maddesidir. 

Önemli olan sağlık standartlarına uygun ürünün, temiz ve steril ortamlarda belirlediğiniz hekim tarafından yine o ürün için uygun olan, uygun doku katmanına uygulanmasıdır. Örneğin vücut için özel olarak üretilen  dolgu maddelerinin yüzde kullanıldığını duyuyoruz. Tabi sonuç tam bir felaket oluyor. Özetle işlem maliyetlerini referans alarak uygulama yapmak da, yaptırmak da insan sağlığına zarar.

- Diğer merak ettiğim konu (birçok okuyucu da şu an merak içindedir) dolgu yaptırmak için en doğru zaman ve yaş aralığı nedir ve ne kadar sıklıkla dolgu işleminin tekrar edilmesi gerekir?

18 yaş ve üzerinde her yaştan insana dolgu enjeksiyonu yapılabilir. Kişinin cilt yapısına, uygulanan bölgeye ve dolgu çeşidine göre kalıcılık süresi farklılık gösterebilir.

Bu süre ortalama ortalama 6 ila 12 aydır. Doğru ve ihtiyaca uygun olarak gerçekleştirilen uygulamalarda dolgunun kalıcılık süresi de artar tabi.

- Sevgili Selçuk hocam bu güzel  ve dolu dolu geçen sohbet için çok teşekkür ediyorum. Bu arada her gören burnuma hayran (gülüşmeler). Bunu söylemeden bu güzel söyleşiyi bitirmek istemedim.

Yasemin'ciğim, güle güle kullan burnunu. Duyduğun güven, içtenliğin, samimiyetin ve bu güzel söyleşi için asıl ben çok teşekkür ederim. Yüreğine sağlık.
Sevgiler,

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

22 Mayıs 2017

Neşemi fütursuzca harcadım


Bir sabah gözlerimi açtığımda (1 hafta kadar önce) mutsuz olduğumu hissettim. O gün bu gündür ne yapsam kendimi düzeltemiyorum. Bozulmuş olabilir miyim? Yaptığım hiçbir şey bana zevk vermemeye başladı. Sanırım var olan neşemi fütursuzca harcadım.

Dans etmek iyi gelirdi hep ruhuma. Durdum ve dedim ki "benimle dans etmeye ne dersin?". İçimdeki çocuk reveransımı karşılıksız bıraktı. Sol omzunu hafif yukarı kaldırıp, belli belirsiz bir ses ile "hııh" diyip, arkası döndü ve gitti. Arkasından bakarken, hiç hareket etmeden, fonda çalan kıpır kıpır şarkıya odaklandım. Sanırım var olan neşemi fütursuzca harcadım.

Kitaplar, bana hep yeni dünyaların kapılarını açar. İçindeki kahramanlar bir anda arkadaşım oluverir. Veronika Ölmek İstiyor'daki Veronika'nın dert ortağı, Kaplan Kaplan'daki Folye'nin dava arkadaşı, Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku'daki Müzeyyen'in hayranı oldum son zamanlarda. Oldum olmasına ama, her kitap bitirişimde içimi saran mutluluk duygusunu bu sefer yanıma uğramadı. Sanırım var olan neşemi fütursuzca harcadım.

Güneşin benim için anlamı çok büyük. Onu her gördüğümde yüzümde aptal bir gülümseme belirir. İçimi garip bir huzur kaplar. Hep benimle olmasını dilerim. Laf aramızda, o da beni seviyor. Bu günlerde gökyüzünden hiç eksik olmuyor. Ama ben ona trip atan sevgili gibiyim. Onu yok sayıyorum. Yürürken bana eşlik etmesin diye ağaçların altına saklanıyorum. "Neden böyle yapıyorsun?" diyor şaşkın bir şekilde. Seninle alakası yok. Benim kendime bile anlatamadığım bir iç sıkıntım var diyorum ve bana dokunmasına izin vermiyorum. Sanırım var olan neşemi fütursuzca harcadım.

Hayal kurmak, kendimi bildim bileli yaptığım en eğlenceli işlerden biri. Hayallerimde sınır tanımam. Bazen uzayın derinliklerine götürürüm kendimi, özgürce hareket edebilmenin keyfine varırım. Bazen uçsuz bucaksız tarlalarda koşar dururum. Bir lahza hayal kurmama yeterken, şimdilerde görüş açımda bulunan hiçbir nesne, yüzümü okşayan rüzgar, ağaçların yeşeren yaprakları, çimlerin arasından bana gülümseyen papatyalar, sakince akan nehir, bankta el ele oturan yaşlı çift beni hayal kurmaya teşvik etmiyor. Gözlerimi kapattığımda gördüğüm tek şey; sonsuz, siyah, sevimsiz koca bir boşluktan ibaret. Sanırım var olan neşemi fütursuzca harcadım.

Her gece yaşadığım gün ile vedalaşıp, uykuya dalacağım an, aklımdan geçirdiğim tek bir dileğim var. Yeni bir güne uyanırken içimde yitip giden duygularımın yerli yerinde olması. Tüm ruhumla dans etmeye başlamak, okuduğum kitapların son sayfasında, yeni bir kitaba başlayacak olmanın mutluluğunu yaşamak, güneş ile kol kola gezmek ve saatlerce hayal kurmak istiyorum. Bu sayede fütursuzca harcadığım neşeme kavuşabilirim belki.

O kadar çok neşem vardı ki, bir gün biteceği aklıma gelmezdi.
Biriktirmek zor, harcamak kolay bu hayatta.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

18 Mayıs 2017

Diriliş - Lev Nikolayeviç Tolstoy


Diriliş, büyük Rus yazarlardan Lev Nikolayeviç Tolstoy'un en önemli eserlerinden biri olarak Dünya Klasiklerinde kendine yer edinmiş bir kitap. 637 sayfalık bir roman olması gözünüzü korkutmasın, çünkü Tolstoy'un akıcı yazım dili ile kitabın nasıl bittiğini anlamıyorsunuz.

Diriliş; ana karakteri Nehlüdov’un, eskilerde yapmış olduğu bir hatayı telafi etme çabası üzerine kurgulanan bir roman. Tolstoy roman kurgusu içerisinde din, adalet ve vicdan konularını derinlemesine irdelemiş. Din hakkındaki söylemleri oldukça sert. Bu sert söylemleri, Tolstoy'un Rus Ortodoks Kilisesi'nden afaroz edilmesine ve o dönemde Diriliş'in yasaklı kitaplar listesine alınmasına neden olmuş. Bunun yanı sıra, adelet sistemine bakış açısı ile kitaba farklı bir soluk getirmiş. Kitabın ilk yarısı oldukça akıcı ilerliyor.

İkinci yarı kitabın tempo biraz yavaşlıyor. Nehlüdov’un sisteme karşı, kendi içerisinde vermiş olduğu savaşı anlatıyor. Çekmiş olduğu vicdan azabının ruhuna etkilerini daha fazla hissediyoruz. Birçok farklı kişinin hayat hikayelerini de kısa kısa okuyoruz. O hikayeler çok fazla ilgimi çekmedi. Asıl ilgili çeken kısım Nehlüdov’un toprak kullanım hakkı ve Maslova hakkında alacağı nihai karardı. 

"Hayat, yapmak zorunda olduklarımızı yapmamızdan başka bir şey gerektirmez," dedi.
İnsanlar ırmaklar gibidir: Hepsinde su aynı sudur, her yerde birbirinin aynıdır, ama bir ırmak dar, hızlı, geniş, sakin, temiz, soğuk, bulanık, ılık olabilir. Her insan içinde tüm insan özelliklerinin ilk belirtilerini ve zaman zaman bu belirtilerin bazılarını, zaman zaman da diğerlerini gösterir, sık sık da her şeyiyle aynı kaldığı halde kendine hiç benzemeyen bir insan olur.
İki yıldır günlük yazmadım. Bu çocukça şeyi bir daha hiç elime almayacağımı sanıyordum. Oysa çocukça bir şey değil bu, insanın kendisiyle, her insanın içinde yaşayan ilahi ben'iyle konuşmasıdır. Bu ben iki yıldır uyuyordu ve benim konuşacak kimsem yoktu. 
Diriliş, Tolstoy'un okuduğum 14. kitabı. Eğer siz de Tolstoy okumaktan zevk alıyorsanız, Diriliş tam size göre bir kitap.
Fakat Tolstoy ile ilk tanışmanız olacak ise, size başlangıç için; İvan İlyiç'in Ölümü, İnsan Ne ile Yaşar ve Şeytan adlı kısa öykülerini önerebilirim.

Keyifli okumalar.
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

12 Mayıs 2017

Bir Uyuyup Uyanalım - İrfan Değirmenci




Geçen ay, ekranların sempatik yüzlerinden biri olan İrfan Değirmenci'nin 499 sayfalık romanını okudum. Hem kitabın isminden ötürü, hem de eski bir haber spikerinin kaleminden çıkmış olması nedeniyle, kitabın siyasi mesajlar ile dolup taştığını düşünmüştüm. Kitabı okumaya başladığım an yanıldığımı gördüm.

Bir Uyuyup Uyanalım; çocukluğum dizisi olan Bizimkileri anımsattı bana. Tüm farklılıklarına rağmen, birbirini seven ve birbirine bağlı olan insanların hikayelerine yer vermiş İrfan Değirmenci.

Kitap, sokaklarda var olduklarında burun kıvırılan, belki de hor gözle bakılan insanların iç dünyalarını yansıyor. Aslında herkesin bir birey, bir canlı olarak ne kadar değerli olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor. Bunları anlatırken, Türkiye'nin siyasi tarihinden, kişilerin uğradıkları haksızlıklardan söz etmekten de geri kalmıyor tabii. Ötekileştirmenin ne kadar kolay olduğundan, asıl zor olanın, insanı anlamaktan geçtiğinden dem vuruyor İrfan Değirmenci.


Parana bakıp yüzüne gülene âşık demezler kara gözlüm, yüzüne baktığında kendini dünyanın en zengin insanı gibi hissedip gülene âşık derler.
Küfür, son yıllarda adeta bir bağlaç ya da cümle sonuna konulan bir ünlemdi! 

Kısmet apartmanı sakinlerinden;
Belkıs Abla ile dayanışmayı,
Mert ve Poyraz ile sevgiyi,
Meryem ve Yusuf ile umudu,
Derya ile yaşam mücadelesini,
Nergis ile kararlı olmanın hayatı nasıl daha güzel kılabildiğine ve tüm olusuzluklara rağmen beraber olmanın önemine tanıklık etmek istiyorsanız, Bir Uyuyup Uyanalım'ın sayfalarını çevirmeniz yeterli.

Keyifli okumalar dilerim.

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

10 Mayıs 2017

Kahve Bahane #2


Kahveler hazırsa ve  okumaya hazırsanız, buraya yeni bir şeyler karalamaya geldim. Geçen ay resmi olarak görümce oldum. Düğün sahibi olmamıza rağmen harika vakit geçirdik ve çok eğlendik. Tabii hazırlıklar bizi oldukça yordu. Olacaksa böyle yorgunluklar olsun canım. Zaten işim mi var? Yok. Dinlenmek için bol bol vaktim var şimdi.
Vakit ve iş konusuna değinmişken biraz dertlerimi gün yüzüne çıkartayım. Evde oturmaktan sıkılma dönemine girdim sanırım. İçimden bir şey beni dürtüp duruyor. Artık farklı bir aksiyon alma zamanı gelmedi mi diye...

Aklımda iki fikir var. Birincisi, burada bir üniversiteye başlamak. Gerçi biraz gözümde büyüyor üniversite fikri. Polonya üniversitelerinde lisans programları üç yılda tamamlanıyor. Üstüne bir yıl da hazırlık alırsam, kocaman bir dört seneye ihtiyacım var. İlk geldiğim sene bu işe kalkışmış olsaydım, şimdi üçüncü yılımda olacaktım.

İkinci fikrim ise yeniden ingilizce kursuna gitmek. Her fırsatta dile getiyorum. Sevmiyorum kendisini. Aramızda hoş bir ilişki yok. Ne onunla, ne de onsuz oluyor. İngilizce kursuna gidip, dört bilemedin beş ay sıkı bir şekilde çalışırsam, iş bulma konusunda büyük bir adım atmış olacağımın farkındayım. Çevremdeki kişiler, şu an bildiğim ingilizcem ile mülakatlara girebileceğimi söylüyor. Ama sanırım özünde biraz tırsak biriyim. Cesaret edemiyorum.

Kafam bunlarla çok dolu olmalı ki, rüyamda devamlı iş yeri açıp durduğumu görüyorum. Bu sabah uyandığımda, birkaç dakika rüya olduğunu idrak edemedim. Sanki dün akşam arkadaşlarla kahve içerken yaptığım bir muhabbetten aklımda kalanlar gibi geldi bana...

Bunlar Yasemin'in kafasında dolaşan tilkiler. Yakın gelecekte bir karara bağlarsam, gelişmelerden sizi de haberdar ederim. Bakmayın böyle kısa bir yazı olduğuna. Daha yazacak çok şey var. İzmir günlerimi uzun uzun yazacağım. Lakin böyle karmaşık bir konunun altına ekleyip, güzelim İzmir anılarını heba etmek istemedim.
Sağlıcakla kalın.
Kahve Bahane #1
10 Mayıs 2017 
 Krakow

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

30 Nisan 2017

Horace Walpole'nin Gotik Romanı Otranto Şatosu

Can Yayınları
Otranto Şatosu

İzmir'de son haftaya girmiş bulunuyorum. Geçen hafta kitap fuarından aldıklarımı hızlı bir şekilde okumaya devam ediyorum. Bu hafta okuduklarım arasında, blog yazısını yazdığım ilk kitap Horace Walpole'nin Otranto Şatosu.
Otranto Şatosu, 1764 yılında yazılan gotik edebiyatın ilk eseri olarak, maalesef eleştiri konusunda çok fazla haksızlığa uğramış bir eser.
Kitabı okumadan önce, kendinize gotik dönemi ve o havayı sevip sevmediğiniz sorun. Eğer ilginizi çekmiyorsa, zahmet edip başlamayın. Çünkü kitap sizi hayal kırıklığına uğratabilir.
Eğer gotik dönemleri seviyorsanız, bu kitap size oldukça güzel bir olay kurgusu okuma imkanı tanıyacaktır. Zaman kaybetmeden başlayın.
Kitabı okuduğumda keşke bunu tiyatro sahnesine taşıyabilseler diye düşünmekten kendimi alamadım. Çok güzel bir dekor ve sahne seslendirmesi ile adından söz ettirecek bir oyun olabilirdi.

Otranto Şatosu'nun konusunu anlatmak yerine, farklı eserlerden örnek vererek kafanızda bir şeyler canlandırmayı umuyorum. 

Birinci örneğimi, bundan yıllar önce televizyonda yayınlanan Merlin adlı dizinden vereceğim. En yalın tabir ile Merlin, şatoda yaşayan, Camelot kralı Kral Arthur’un koruyucusudur diyebiliriz. Şimdi bunun kitapla ne ilgisi var demeyin. Otranto Şatosu'nu okuduğumda Merlin’in dizi seti canladı gözümde. Gizli geçitler, mistik olaylar. Hatta kaçış sahneleri, Merlin'in bazı bölümler ile çok ilintiliydi. Şövalyeler, hafif doğa üstü olaylar tam o dönemin karanlık havasını yansıtıyordu.

İkici benzettiğim eser ise herkesin bildiğini düşündüğüm Shakespeare’in Hamlet’i. Shakespeare, Hamlet’in ölümünün ardındaki gizemini ortaya çıkarmaya çalışırken, Kral Hamlet'in hayaletini görenlerin içine düştüğü dehşeti çok güzel anlatır. Otranto Şatosun’da da buna çok yakın bir konu ele alınmakta. Yine bir cinayet söz konusudur ve krallığın devamı için bir çözüm yolu arayışlarını anlatır.

Açıkcası yazım yılı dikkate alındığında, ben eseri beğendiğimi söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum. Shakespeare gibi afili cümleler olmasa bile, bol dialogları seviyorsanız kitap sizi kesinlikle sıkmayacaktır. Hatta sonunu merak edeceğiniz için, kitabın elinizden bırakamayacağınızı ve bir solukta okuyabileceğinizi söyleyebilirim.
Şimdiden keyifli okumalar dilerim. 

✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:

27 Nisan 2017

22. İzmir Kitap Fuarı


Kitap severler toplaşın. Bu yazı tam size göre. İzmir kitap fuarı, benim İzmir'de olduğum tarihe denk geldi. Bende yarattığı mutluluğu tahmin edebilirsiniz. İstanbul'da yaşadığım süre boyunca, kitap fuarına gidemiyordum. Neden mi? Çünkü bana çok uzaktı. Neyse konumuza dönelim hemen.
Pazartesi günü öğlenden sonra kitap fuarında soluğu aldım. Ulaşımı oldukça rahat. Ben araba ile gittim. Kocaman bir otoparkı var. Fuarda neredeyse tüm yayın evleri stand açmış. Bunun yanı sıra sahaflar da  fuardaki yerini almış. Eski plak ve dergi severler için tam bir cennet. Hafta içi gittiğim için kalabalık değildi. Rahat rahat gezebildim. Ayrıca okulların, minik okuyucuları fuara getirdiğini görünce çok mutlu oldum. Bizim kitap okumayı sevebilen bir gençliğe ihtiyacımız var.
Fuar alanından birkaç kare fotoğraf ile başlıyorum. 


Bu kartpostallara bayıldım. Çok ciciydiler.






Şimdi gelelim kitap fuarından aldıklarıma. İşi biraz abartmış olabilirim. Lakin kendime hakim olmuş halimle 23 kitap, 2 çizgi roman ve 1 çocuk kitabı aldım. Şimdi bunları Krakow'a nasıl götüreceğim sorunu baş gösterdi. Eğer öyle bir sıkıntım olmasaydı sanırım bu sayı ellileri hatta yüzleri bulabilirdi.




İşin en güzel kısmı başlıyor. Teker teker poşetleri açıp kitapları inci gibi masanın üzerine dizme faslından bahsediyorum. Hadi gelin, aldığım kitaplara birlikte göz atalım. Çok düzenli bir çalışma yaptım ve yayınevlerine göre ayırdım kitapları. 

İletişim Yayınları:


Kitap İsimleriListe FiyatıFuar Fiyatı
Bizim Büyük Çaresizliğimiz  17,5 TL 14 TL
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku 8,50 TL 6,80 TL
Kırlangıç Dönümü 22,5 TL 18 TL
Erken Kaybedenler 16,50 TL 13,20 TL
Olduğu Kadar Güzeldik 14,50 TL 11,60 TL
Sandık Odası 27,50 TL 22 TL
Toplam 107 TL 85,60 TL


İthaki Yayınları: 


Kitap İsimleriListe FiyatıFuar Fiyatı
Kaplan! Kaplan! 23 TL 17,25 TL
Kıyamete Bir Milyar Yıl 12 TL 9 TL
Toplam 35 TL 26,25 TL

Türkiye İş Bankası Yayınları :


Kitap İsimleriListe FiyatıFuar Fiyatı
Olağanüstü Bir Gece** 8 TL 6 TL
Paris Sıkıntısı 11 TL 8,25 TL
Mürebbiye 9 TL 6,75 TL
Köpek Kalbi 12 TL 9 TL
Toplam 40 TL 30 TL

Can Yayınları: 


Kitap İsimleriListe FiyatıFuar Fiyatı
İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar 14 TL 9,80 TL
Zorba 19 TL 13,30 TL
Otranto Şatosu 13 TL 9,10 TL
Veronika Ölmek İstiyor 18,50 TL 12,95 TL
Ademoğlu Neredeydin? 16 TL 11,20 TL
Toplam 80,50 TL 56,35 TL


6.45 Yayınları:


Kitap İsimleriListe FiyatıFuar Fiyatı
Adroidler Elektrikli Koyun Düşler mi? 19,50 TL 13,65 TL
Yüksek Şatodaki Adam 24,50 TL 17,15 TL
Palmer Eldritch'in 3 Stigmatası 18,50 TL 12,95 TL
Don Kişot Nasıl Yapıldı 9 TL 6,30 TL
Toplam 71,50 TL 50,05 TL


Farklı Yayınevlerinden: 



Kitap İsimleriListe FiyatıFuar Fiyatı
Tıkanma 20 TL 15 TL
24 Saat Açık Kitapçının Sırrı 23 TL 10 TL
Cinayet Sırları 20 TL 5 TL
Sandman Prelüdler&Noktürnler 32 TL 26 TL
Babam Süt Peşinde 15 TL  11 TL
Toplam 110 TL 67 TL






Toplam fiyatı  444 TL tutarındaki kitapları fuar sayesinde 315,25 TL'ye satın aldım.
Yapmış olduğum alışverişten dolayı oldukça mutluyum. 

*Çocuk kitabını yeğenim için aldım. Yakında filmi çekilecek bir kitap. Alır almaz da okudum. Oldukça güzel bir konusu var. 
** "Olağanüstü Gece" adlı kitabı daha önce pdf formatında okumuştum. Fakat ev ahalisinin de okumasını istediğim için aldım. 
Siz de İzmir'de yaşıyorsanız veya nisan ayının otuzuna kadar İzmir'e yolunuz düşerse, fuara kesinlikle uğrayın derim. Kitap severler için tam bir cennet. Bu arada son gün oluşacak kalabalığı göze alırsanız daha uygun fiyatlar ile kitap satın almanız mümkün. 
Kendime ve herkese keyifli okumalar diliyorum. 
✄----------------------------------------------------------------------
Paylaş:
Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.