7 Haziran 2015

Ben Küçükken

Yazılarını çok severek okuduğum, kendisini bana çok yakın gördüğüm blogger arkadaşım Mevlüde Turk 'den çok tatlı bir mim konusu geldi bana. Ben de yazamadan edemedim. Gerçi ben gazımı alamayıp çocukluktan bugüne olan bir yazı yazmışım, okuyunca fark ettim. Artık affınıza sığınıyorum. Çünkü silmeye kıyamadım.



Ben küçükken harika bir çocukluk dönemi geçirdim diyemem. Oldukça yaramazmışım. Daha doğarken anneme çok çektirmişim. Çok zor bir doğum sonucu dünyaya 4,5 kilo olarak gelmişim. Doğumdan 2-3 ay sonra boynumun doğum sırasında çatladığı anlaşılmış. Doktorlar anneciğime "başı sol tarafa yatık kalır" demişler. Fakat canım annem türlü yöntemlerle bu sorunu çözmüş. Başımı sağ tarafta tutabilmek için bana özel şapka dikmiş. Şimdi ise hiç bir sorunum yok. Deyim yerindeyse fıldır fıldır çeviriyorum başımı. Sanırım minik bir bebek iken çektiklerim beni biraz asabi yapmış. Bir de ağlamak ses tellerimi açmış olabilir.

Ben küçükken, şimdilerde sudan çıkmayan benin aksine, her banyo yapışımdan tüm mahalle haberdar olurmuş. Bir keresinde hatırlarım, babaannemin evinde banyo yaptırmaya çalıştıklarında, pencereyi açıp " kurtarın beni öldürüyorlar" diye avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Açılan ses tellerim sayesinde sesimin volümünü tahmin edersiniz sanırım.

Ben büyürken (3 yaşıma geldiğimde)  bir kız kardeşim olmuş. O günden sonra tüm bebeklerimi rafa kaldırıp onunla oynamışım. Annem "kilo almasının ve yemeği sevmesinin tek nedeni senin her daim onu biberonla beslemendir" der.
Aradan bir 2 yıl daha geçince aramıza çetemizin son üyesi katılmış. Bu arada beni ana okuluna göndermeye çalışmışlar. Fakat ne mümkün " ben baba okuluna gideceğim" diye günlerce ağlayıp, bizimkileri alt etmişim. Birinci sınıfa kayıtsız başlamışım. Öğretmenim ve babam " zaten sıkılır, bu yaşta ağır gelir" demişler. Gelin görün ki ilk okumayı sökenlerden olmuşum. İkinci sınıfa kaydımı yapmışlar. Böylelikle okul hayatım başlamış olmuş.
Kendimden büyük sarı bir çantam varmış. Annem anlatır, çantamı taktığımda arkadan gözüken tek şey minnacık bacaklarım olurmuş. O halde koştuğum zaman komşular " gidiyor atom karınca " derlermiş.
Büyüdükçe yaramazlığıma yaramazlık eklemeye devam etmişim. 4 yaşına kadar hasta olmayan kız kardeşimi, bahçede sırılsıklam ıslatarak hastanelik etmişim.
Yaz tatilinde şişeleri kırıp üstünden atlamaca oynarken ayağımı iki hafta kullanılmaz hale getirmişim. Dedem, ayağımla üstüne bastığım cam parçalarını temizlerken attığım çığlıkları halen hatırlarım.

İlkokulun son zamanlarında yaşanan bazı problemlerden dolayı, fazlasıyla içe kapanmaya başlamışım. İlkokul öğretmenim devamlı "Yasemin sınıfımızın nazar boncuğu" dermiş benim için. Çok sessizmişim okulda. Hiç konuşmazmışım. Doğru dürüst arkadaşım da yokmuş. Neden mi buralar hep mişli geçmiş. Çünkü gerçekten bunların hiç birini net hatırlamıyorum.

Ortaokula kayıt yaptırcağımız zamanı hatırlıyorum. Okul müdürü babamın arkadaşıydı, "yaşı çok küçük okul ağır gelir bir sene evde otursun" dedi. Ben yine kıyametleri kopartarak kendimi kaydettirdim. Ortaokulda tüm arkadaşlarım erkekti. Sıra arkadaşımın adı "Mutlu" idi. Öyle servisle okula gidip gelmezdik. Tabana kuvvet yürürdük hep. İşte o yürüdüğümüz günlerin birinde, tırmanmak zorunda olduğumuz yokuşta, bir köpek tarafından kovalandığımdan beri tüm hayvan türlerinden korkar oldum. Ortaokulda tek kötü dersim din dersi idi. Demek ki bünyeme tek ağır gelen oydu.
Ortaokul yıllarımda astım bronşit oldum. Uykusuzluk ve az nefes ile yaşamaya başladım. Doktorlar böyle giderse oksijen tüpüne bağlı bir hayatım olacağını söylediler. Babamın bir doktor arkadaşı aracılığıyla tahlillerimi Ankara'ya gönderdik. Bir yıl sürecek olan bir tedaviye başladık. Her ay yapılan bir iğnem vardı. Onu yaptıklarında bir gün boyunca ayağımın üstüne basamazdım. Tedavim bittikten sonra 2 sene burnum bile akmadı. Şimdi ise hiçbir nefes sorunu çekmiyorum. Umarım bu hep böyle olur. Bu arada verdiğim tüp tüp kanlardan olsa gerek şimdi tahlil yaptırmaktan ve doktora gitmekten ölesiye korkarım.

Yaz tatillerimde şimdiki çocukların aksine meyve bahçeleri içinde büyüdüm. Dalından meyve yemenin zevkini tattım. Benim dediğim bir incir ve erik ağacım vardı. Tırmanıp üstünde saatlerce otururdum. Tabii ki kurduğum hayaller de bonusu olurdu.

Babamla devamlı kavga ederdim. O hiç bir zaman benim bir kız çocuğu olduğum gerçeğini kabullenmek istemezdi. Tüm erkek işlerini beraber yapardık. Bir defasında, fırınlı ocağı arabanın üstüne beraber koyma maceramız var mesela. O fırını oraya bağlarken döktüğüm gözyaşlarını ve babamın bağırışlarını hiç unutmam. Fakat bu kadar acı tecrübeden sonra şimdi birçok erkek işini yapabilecek yeteneğe sahibim.

Sonra pek iç açıcı olmayan lise dönemim başladı. O zamanlar süper liseler vardı. Puanımın tutmasına rağmen, babamın saçma bir inadı yüzünden kız meslek lisesine başladım. Benim mezun olacağım sene, saçma sapan kat sayısı diye bir yerleştirme sistemi çıkardılar. O nedenle de istediğim gibi güzel bir üniversitede okuyamadım. Giyim öğretmeni olmayı reddedince, puanımın yettiği işletmeyi okumaya başladım. Üniversite yıllarımda çok büyük bir kayıp yaşadım. Hiç bir zaman doğru dürüst anlaşamadığım babamı, bir trafik kazasında kaybettim. O günden sonra bazı hayallerimi geride bıraktım ve işte şimdi hayatın beni getirdiği noktada mutlu olmaya çalışıyorum.

Çocukken çok fazla hayal kurardım. Şimdi çocukluğumdan bana kalan tek şey değişmeyen ve asla küçülmeyen hayal dünyam.

Paylaş:

5 yorum :

  1. Yasemin'cigim tesekkur ederim mim'i yaptigin icin. Banada bakarmisin sanki ortak ozellikleri olanlari bilerek secmisim gibi olmus:)) Suana kadar yapanlarin hepsi cocuklarinda agir hastaliklar atlatmis. Sevda'nin dedigi gibi demekki kan gercekten cekiyormus:)))
    Okurken kah guldum, kah huzunlendim. Baba modelimiz bile ayni:)) Babanin vefatinda cok huzunlendim, ne kadar anlasamasanizda baba gidince insanin arkasindaki dag gidiyormus lafini hissettim. Bende babamla hic anlasamazdim, en cok kizkardesimi severdi ve bariz belli ederdi. Ama simdi cok iyi aramiz:)
    Ses volumunu de tahmin ediyorum, bende cok hastalik cektigim ve cok agladigim icin konusurken bana: senin bogazini saban demiriylemi deldiler derler:)) Esimde; benim kulaklarim cok iyi duyuyor sessiz konusabilirsin diyor:)) Iyiki uzun yazmissin ve silemeissin, cok keyifli bir yazi olmus. Sevgilerimi yolluyorum sana en kocamanindan...

    YanıtlaSil
  2. Canım sen de çok güzel yazmışsın. Baban için üzüldüm mekanı cennet olsun. Bebekken başını n iyileşmesi de anne mucizesi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Anneciğimin hakkını hiç bir zaman ödeyemem.

      Sil
  3. O katsayı meselesi bizi mahvetti, bir dönemin gençlerini olmak istemedikleri mesleklere yönlendirdi. Kabus gibiydi...

    Bu arada iyi ki çocukluk arkadaşı değilmişiz dedim. İnsan kardeşini hortumla yıkar mı :)

    Anlaşamasak da babalar candır. Mekanı cennet olsun. Sıradan olmayan bir hayatın varmış.

    YanıtlaSil

*Bloglar yorumla beslenir. Yorumlarınızı eksik etmeyin.
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın. Link bırakıp kaçmayın.
*Yazının konusu dışında sormak veya iletmek istediğiniz bir şey varsa İletişim formunu kullanın.
Sevgiler.

Fotoğrafım
Mam na imię Yasemin. Jestem z Turcji. Mieszkam w Stambule, a teraz w Krakowie. Mówię po turecku i angielsku znam też trochę po polsku. Z zawodu ksiegowa. Moje ulubione słowa oczywiście :) Interesuję się literaturą i sportem. Lubię kawę. Uwielbiam mój rower.